Şimdi

Karımla mutlu bir evliliğimiz vardı. Tam on iki yıldır biribirimize aşık iki genç sevgili gibiydik. Ben işten gelirdim. Kapıyı hep o açardı bana, anahtarım vardı elbette fakat anlardı benim geldiğimi merdiveni çıkarken ayak seslerimden. Birbirimizin her şeyini bilirdik. Tutkuluyduk, bağımlıydık birbirimize. Kapıdan içeri girdiğim de ilk önce onun gülen yüzü karşılardı beni, bütün günün yorgunluğunu alırdı o gülen yüzü. Sonra mis gibi yemek kokuları. Böyle anlattığıma bakmayın rutin bir hayatımız yoktu bizim. Rahat, güzel bir hayatımız vardı. Karım, sevgilim, her şeyim; o elbise dikerdi. Elbise dikerdi dediğime bakmayın, ona elbise diktirmek için avrupadan insanlar gelirdi. Üniversite mezunuyduk ikimizde. Zaten üniversitede tanışmıştık. O günden beri de hiç ayrılmadık. Onsuz geçen günlerimi hiç yaşanmamış sayarım ve onsuz geçecek günlerimi de yaşanmayacak. Her şeyimizi beraber yaşardık onunla, acılarımızı, mutluluklarımızı, kederlerimizi, kısaca hayata dair her şeyimizi beraber yapardık. El ele tutuşup sinemaya giderdik, bazen filmi unutur birbirimizi seyre dalardık sinemanın koltuklarında...


Bu hikaye böyle gidiyor. Belki bunun ilerisini de yazarım buraya belki de yazmam. Bilmiyorum. Umarım biraz merak uyandırabilmişimdir. Neden merak, çünkü hep bir geçmiş zamandan bahsedip durdum bu hikayede. Geçmiş ne yaparsak yapalım, anılarını, bize yaşattılarını söküp atamayacağımız gerçeklik. Tam unuttuk bitti derken yeni bir şeye başlamak, bazen eskiyle yüzleşmek v.s. hep bizi hayata karşı tetikte olmaya zorluyor. Amma velakin geçmiş ve gelecek değildir hayat, sadece şimdidir. Şimdiye yaşamaktan daha keyif olan bir şey olmamalı. Yaşadığımız, hissettiğimiz her ana..

Hoşça kalın.

Yorumlar