4-5-6 Mart 2011 / Bölümler

Not: Böyle şeyler yazmaya başlamıştım. 3. gün sonunda bitmiş. Daha fazla sanıyordum. Hepsi bu. Pek yazasım yok buraya. Ondan böyle. 

Bölümler

Bugün Merve ile Kadıköy'de ki o kahvecide türk kahvesi içtik. 4.3.11

*Aylardır görmüyordum Merve'yi. Kızmıştı bana. Belki haklıydı da. Aldığım yanlış kararlar sevdiğim insanların çevremden uzaklaşmasına neden oluyor. Az da olsa düzelttik herhalde.

*Mekanın sahibi ya da çalışanı olan yaşlı ve sakallı adam fazla sertti. Burada fal bakılmıyor, dedi. Zaten falı biz bakıyorduk, baktırmadık ki. Çokta meraklısı değilim zaten falın, anlamam da. Ama niye acaba? Merve adamın uyuz olduğunu söylemişti. Ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Biz de kalktık, dağıldık.


*Beş mart iki bin on bire başlayalı üç saat on beş dakika olmuş. Düşündüğüm tek şey hayatın boktanlığı şu an. Bir de sigara sarıp yatmak sanırım. Bu bile boktan bir şey. Sarmak ile uğraşıyor olmak, demir parmaklıklı pencereden uzanarak içiyor olmak ve hatta içiyor olmak. Niye içiyorum sıçtığımın şeyini bilmiyorum ama aslında içmek istemiyorum. Yine de içiyorum işte. Evet, hayat boktan ve öylece öleceğim. Ne anlamı var. zaten anlamı olmalı mı onu da bilmiyorum. Yine öleceğim sonuçta. Her an dedemin uyanıp küfür etmesine maruz kalabilirim. Neyse şimdi aklıma geldi ve bu arada saat üçü on sekiz dakika geçiyor, dolapta bir bira olacaktı alıp içsem mi?

Bugün evdeydim. saat akşam 7 ve 10 arası Kadıköydeydim yine. 5.3.11

*Fotoğraf kursundan arkadaşlarla buluştuk. Feride, Damla ve Pelin. Dört kişi fena sayılmaz. Bir şeyler yedikten sonra, barlar sokağında bir yerde sanırım adı teacher gibi bir şeydi orada bira içtik, sohbet ettik.

*Kapı kenarına oturmuştuk. Giren ve çıkanın haddi hesabı yok ama bir kişi de kapatmıyor. Üşüdük. Her seferinde ya uyarmak ya da biz kapatmak zorunda kaldık. Genelde de ben. Ağır bir kapıydı rüzgarda vurunca kapatması zor oluyor. Daha doğrusu rüzgar ittiriyor içeriye doğru.

*Kapı aslında engel gibi bir şey. Her seferinde bir yenisini açmak zorunda olmalısın. Arkada kalanı kapatıyor, ilerledikçe yenisini açıyorum. Yorucu bir iş. Biri açılır, biri kapanır. “hayata beyaz bir sayfa açmak” gibi bir şey işte. Umut dolu yaşamak. Ben umut dolu yaşamak istemiyorum ama. O daha beter ediyor insanı. Neyse yine de umutluyum, bir gün olacak.


*Yine bir gece vaktindeyim. Sigaramı sardım. Güzel de olmadı. Ama içeceğim işte. Parmaklarımın arası yine sigara kokacak, ben bıkmayacağım ve içeceğim. Penceren uzatacağım kafamı dışarı, karşıda bir tekne olacak. Geceleri güzel görünüyor bana penceren baktığım yer. Tam karşısı yani. Hafif karanlığın arasından burnunu çıkaran bir tekne var. Ufak bir tekne. Kullanılmayan, eski, yıpranmış tahta bir tekne o işte. Ama düşünsene ne anıları vardır. Konuşabilse anlatırdı belki. Bir de ay varsa gökyüzünde seviyorum işte pencereden dışarı bakarak sigara içmeyi. Yoksa hiç tadı yok be!!





*Birde her seferinde yazma ihtimalim olmayıp da kendi kendime konuştuğum anlarda aklıma gelen veya söylediğim şeyleri not edebilsem buraya. Ne güzel olacak. Daha güzel sanki onlar. Bir anlamı var. Coşkulu oluyor.

*Her “keşke” pişmanlık taşımaz bünyesinde, ümit vardır, beklenti vardır..

Yine bir Kaynarca günü. 6.3.11

*İdiaa da yine hüsran. Şans oyunlarında yüzüm bir türlü gülmedi. Geçen gün 90. dakika da kaçan 25 lira beni kahretmişti. Bugün en azından Bursaspor'un beraberliğiyle teselli buldum. Ne güzel.

* Yasin nişanlandı ayrıca. Kuponumu doldurup, yağan yağmur eşliğinde Bayburt bilmem ne derneğinde ki nişana gittim. Bulması zor oldu. Yok o caminin yanındaki okulun bilmem neresinde. Neyse ki buldum. Kısa yoldan geleyim derken de çamur içinde kaldım. Hayat beni sevmiyorsun. Söyle neden?

Yorumlar