Lord of War [2005]



Nicolas Cage'in sıkı bir takipçisi olmasam da izlemeye değer bulduğum filmleri var. Andrew Niccol'un yazıp, yönettiği 2005 yapımı Lord of War filmi bunlardan birisi olabilir. Blog geçmişimde sinema üzerine pek yazı bulunmamakla beraber, bir süredir kafamda düzgün bir şekilde yapma planıyla hareket ettiğim için bu tür yazıları sıklıkla okumanız imkan dahilinde olacaktır. En azından ben böyle düşünüyorum,şimdilik.

Kapitalizmin en büyük destekçileri ilaç ve silah sanayidir herhalde. İlaç ve silah dediğimizde de herhalde herkesin aklına doğal olarak savaş fikri gelecektir. Dünyada bugün barış bile silahlarla sağlanmaktadır. Güçlü olan silahıyla gelir, yerleşir, düzenini kurar ve gider. Bugünlerde Arap Baharı olarak adlandırılan Orta Doğu ve Kuzey Afrika ayaklanmaları, halk isyanları, son olarak da Libya lideri Kaddafi'nin öldürülmesi ile devam eden olaylar sıkça gözümüze sokulmakta. Bu ve buna benzer olayları bu yaşam düzeni içinde görmeye devam edeceğimiz aşikar. Bu durum, sinema emekçilerine de! fazlasıyla ekmek çıkaracak gibi. An itibariyle var mıdır bilmiyorum fakat, bu rüzgarın peşinde getireceği filmler, belgeseller, kitaplar hızla ortaya çıkacaktır. Hatta çıkmış olduğunu bile düşünüyorum ama yine de en iyileri, üzerinden biraz zaman geçtikten sonra olanlardır. Unutulmaya yüz tuttuğu ve hatta unutulduğu anda bundan nemalanmak isteyen leş yiyicilerin ortaya çıkacağı, benim için gerçeğin kendisi.


Unutulmaya yüz tutacak bu ana kadar, ne olacak peki. Büyük devletler, savaşta yıkıma uğramış, çaresiz, zavallı bu insanlara desteklerini esirgemeyecekler tabi ki! Çünkü artık barış ve demokrasi vakti. Ta ki yeni bir savaş olana kadar. Filmde geçen şu cümle ile olayı özetlemek mümkün: “Silah kaçakçısı için barıştan daha pahalı bir şey yoktur

Tabi ben burada işin kaçak olup, olmamasını irdeleyecek değilim. Hatta söyleyeceğim her şey çoktan tüketildi bile. Ama yine de bilmeyenlere hatırlatmakta yarar var. Barış sadece yeni bir yıkım yapmak için ve barış getirilen! yerin kaynaklarını kurutana kadar devam eder. Barışmanın temel mantığı budur. Savaşmak için. Önce her şey iyidir, hoştur. Herkes halinden memnundur. Ama bir yerde sıkıntıya düşülür. Silahlar satılmaz. Birileri bundan hoşlanmamaya başlar. Silah sadece para kazanmak için değil, düzenin de devam etmesi için vardır. Kimin güçlü olduğunu elindeki silah sayısına bakarak anlayabilirsiniz. Para hiçbir şeydir. Silah her şey.

İşte Lord of War filminin sonunda dediği gibi, bu olay gerçek hikayelere dayanmaktadır. Yuri Orlov, Ukrayna'da doğup, ABD'de büyüyen biri. Babası ABD'ye kaçabilmek için Yahudi gibi görünen, annesi ise bu durumdan hoşlanmayan bir kadın. Kendi hallerinde bir restorant işletmekteler. Yuri'nin, Vitaly adlı bir kardeşi var. Yuri, bir gün mahallelerinde yaşanan bir çatışmaya tanık olduktan sonra silah işine girmeye karar veriyor. Önceleri ürkek ama cesurca yoluna devam ediyor. Bu arada yıllardır sevdiği bir kadın var. Ünlü model Ava Fontaine. Onun için her şeyi yapmaya hazır. Yuri silah kaçakçılığını fazlasıyla iyi yapıyor. Bürokrasinin açıklarını iyi değerlendiriyor. Şansıda yaver gidiyor ve en iyi yaptığı iş sadece bu oluveriyor. Evet, Yuri silah kaçakçısı olmak için yaratılmış. Ve biliyor ki, bu işi o yapmasa ertesi gün başkası onun yerini alacak. Yani bu, onun için sadece vicdanla alakalı bir durum değil. Savaş, vicdanın varlığını yitirdiği bir yer.

Film bize, -tüm gerçekçiliği ile demek abes olacak- bu işin nasıl yürüdüğünü net bir dille anlatıyor. Amerikan sineması, çoğunlukla kendisini eleştirmesini eksik etmeyen ama yine de kendini var eden yolları ve yöntemleri iyi kullanmasını bilen bir sinema anlayışına sahip. Her ne kadar Uluslararası Af Örgütü'nün desteğini alıp çekilen bağımsız bir sinema filmi olsa da bunu söylemek mümkün. Film içerisinde bunca silah, savaş ve kaçakçılıktan bahsetmemize rağmen üst düzey bir aksiyon olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta, neredeyse hiç yok. Çünkü bu bir suçlunun, bir silah kaçakçısının hikayesi. Aslında temelde onun da hikayesi değil. Biz bütün hikayeyi, Yuri'nin en üst noktaya geldiğini, kendi ağzından dinliyor ve izliyoruz sadece. Yuri bir kahraman değil. Aksine kendisinden nefret etmemiz, tiksinmemiz gereken biri. Sanırım kendimce hak vermem gerekiyor. Cage, bu filmde iyi iş çıkarmış. Olayın iç yüzünü Yuri'nin gözünden izlerken, aslında en büyük silah satıcıları devletlerin kendileri oluyor. Çünkü onlar yeri geldiğinde barış yanlısı gibi davranması gereken yapılar. Yuri'nin bunu yapmasına gerek yok. Yuri ve onun benzerleri işte bu noktada devreye giriyor. Devletin yapamadığı yerde sen yapacaksın. Devlet bu yüzden göz yumuyor. Belki de bilerek ve isteyerek (şüpheniz mi vardı?) o bürokratik açıkları bırakıyor. Yuri, en savunmasız anında, eşinin ve çocuğunun onu terk ettiği, kardeşinin öldüğü, ailesinin reddettiği anda yakalanıyor. Beklenen son mu? Yuri biliyor ki onu hapse atamazlar, hele de bunu devlet için çalışan, devletin sözünü dünlemekten başka bir şey yapamayan biri asla yapamaz.

Yuri, filmin sonunda bombayı patlatıyor. Kardeşi, Afrika'da silah satarken öldürülüyor. Yuri, kardeşinin cansız bedenini ABD'ye geri getirirken hava alanında, kardeşinin vücudunda bulunan bir mermiden dolayı ve karısının onun gizli yerini ihbar etmesi ile Jack (Interpol Ajanı) tarafından yakalanıyor. Jack, karşısında öylece duran, paniklemeyen Yuri'ye sinirleniyor. Yuri sadece kendisinin hapse girmeyeceğini söylüyor ve bunu şöyle açıklıyor:


Yakında şu kapı çalınacak ve dışarı çağrılacaksın. Koridorda rütbesi seni aşan birisi olacak. İlk önce yaptığın iyi iş için seni övecek. Dünyayı daha güvenli hale getirdiğini, takdir ve terfi alacağını söyleyecek. Daha sonra benim salıverileceğimi söyleyecek. Karşı çıkacaksın. Belki istifa etmekle tehdit edeceksin. Fakat sonunda ben bırakılacağım. Bırakılma sebebim senin yargılanmam gerektiğini düşündüğün sebeplerle aynı. Bugün kendilerine lider diyen dünyanın en sadist insanlarının sırtını okşuyorum. Fakat bunların bazıları düşmanlarının düşmanları. Ve ayrıca dünyanın en büyük silah kaçakçısı senin patronun Birleşik Devletler Başkanı ki o benim bir yılda gönderdiğimi bir günde gönderiyor. Bazen silahların üzerinde parmak izi olması utanç vericidir. Bazen benim gibi serbest çalışanlara ihtiyaç duyar. Kendi gönderemediğinde. Bana şeytan de. Ama ne yazık ki senin için ben gerekli bir şeytanım.

Yuri, doğru diyor. O, gerekli bir şeytan. Herkesin bildiği ama inkar ettiği bir şeytan. İşini kılıfına uydurup yaptığın, diğerlerini rahatsız etmediğin sürece rahatsındır. Bunu nasıl veya hangi işte yaptığının önemi yok. Güçlü olmak istiyorsan, güçlülerin yanında ol. Dünya düzeni de aynen böyle. Bu varlığımızı devam ettirme biçimlerinden biri. Kendi çevremizde de, sosyal ya da ekonomik anlamda bize güç katacak olanlarla yakınlık kurarız. Bunu inkar etmenin anlamı yok. En azından bir noktaya kadar. Kimse tek başına güçlü değildir. Güçlü olmak için diğerlerinin, yani güçsüzlerin de olması gerekir.

Ayrıca wikipedik bir bilgi: “Bu film silah kaçakçılığına, ülkelerin bundaki rollerine ve dünya devletlerinin denetimsiz silah ticaretini durdurmadaki ısrarlı başarısızlıklarına bir ışık tutuyor. Sorunun büyüklüğü karşısında ezilebilirsiniz, ama sizin gibi birinin vereceği küçücük bir destek bile bunu durdurmaya yardımcı olabilir. Uluslararası Af Örgütü’ne ve onların uluslararası boyutta sürdürdükleri silahlar denetlensin kampanyasına katılın. Lütfen bugün bir şeyler yapın ve talebimizi dünyayla paylaşın.”

Buna ek olarak da son bir şey söyleyeyim. Film içerisinde bu anlamda bir çok altı çizilecek cümle söz konusu. İzlerken dikkat edeceğinizi umarım.
Film hakkında diğer bloglardan:
replikler için buraya da bakabilirsiniz. İzleseniz daha hoş tabi:

Bu arada son bir not: Filmden yola çıkarak söyleyebileceğim çok şey olduğunu fark ettim. Ama bunu yapmayacağım. Zaten filmi pek anlatmadım. Genel olarak kendi düşüncelerimi de katarak bir şeyler yazdım. Yani film çıkış noktam gibi bir şey oldu. Uzunda oldu sanırım. Dediğim gibi bu yazı bir film kritiği olmadı. Ama bir şekilde bu kadar yazdım. Zaten filmi ayrıntılarıyla açıklamayı da pek sevmiyorum. İzleyen görsün. 

Yorumlar