Manhattan Filminden Kareler



Manhattan, Woody Allen'ın 1979 yapımı filmi. Yazmış, yönetmiş ve oynamış. Annie Hall'ın ardından izlediğim için de ayrıca memnunum. Allen, mizah yönü fazla olan biri, bunu sanırım her seferinde tekrarlayacağım ama öyle. Bu film için bir şey yazmayacağım. Zaten hep dediğim gibi yazılmış bir sürü şey var. Ben daha fazlasını söyleyemem. Hatta filmin "gözümüze soktuğu" entelektüel kıvamda olmadığım için bir çok espriden de mahrum kaldım. Daha doğrusu anlayamadım. Ama sanırım filmde en dikkat çeken şeylerden biri de buydu. Gündelik yaşamda çoğu kişinin umurunda oladığı ve hatta adını bile duymadığı isimler ard arda sıralanıyor filmde. Tabi bu benim bilgi eksikliğimden kaynaklanan bir yorumda olabilir, bir not olarak belirteyim bunu. En kaba haliyle, işi televizyon programlarına komedi yazarlığı yapmak olan entelektüel ama hayattan zevk almayan, başından iki evlilik geçmiş, aynı zaman da 17 yaşında bir sevgilisi olan, 42 yaşındaki Isaac'ın hikayesi bu. Bunun yanında başka bir kadın daha, Mary. En yakın dostu Yale ile beraber, aynı kadını seviyorlar. Falan filan. İşte izleyin. Ben niye bunu yazma gereği duydum:



Ölmeden önce görmek istediğim iki şehirden biri NewYork. Diğeri de Floransa. Bunlar dışında da olabilir tabi. Ama özellikle bu ikisini merak ediyorum. Ve yapacağım. İşte Manhattan filmi, gerek siyah-beyaz olması, gerek NewYork'un görselliğini fazlasıyla ve iyi bir şekilde sunmasıyla dikkatimi çekti. Tabi filmin bunlar dışında da mükemmel olduğunu söylemem gerekiyor. Allen, kendi halinde insanların hikayelerini anlatmayı seviyor. Bana öyle geliyor ki, bu insanlar hep kafası karışık, çoğu zaman yalnız olamayan, depresif ama bir yandan da kültürel yönleri gelişmiş, toplum içerisinde tutunamayan tipler. Belki de Allen kendisini anlatıyor, bilemiyorum. Bunu bütün filmlerini izledikten sonra söylersem daha anlamlı olacaktır. Ve o zaman çok var. Zira neredeyse yılda bir film ortalamasıyla oynayan biri. Ve bunu yaparken kendi ortalamasının altına düşmüyor. Aslında Manhattan'a baktığımda, son filmi Midnight in Paris'e uzanan bir yol varmış gibi geliyor bana. İşte o aradaki filmleri daha da çok merak ediyorum. İki filmin fazlasıyla benzer yanları var. Kitap yazmak isteyen bir adam, bir yandan kadınlarla olan ilişkileri, yaşadığı şehre olan bağlılığı, zekice yapılan espriler ve kimseyi beğenmeme durumu ve daha fazlası. Biraz da Manhattan'dan karelerle devam edelim. Aslında yapmak istediğim buydu. Yine yazıverdim. 







Yorumlar